4 Ağustos 2015 Salı

Bazı insanlar vardır, tek cümlesi ile vurur bizi, bir tek cümle... Edip Cansever onlardan biri. Belki sayfalar dolusu yazar da anlatamayız değil mi şu tek soru, tek cevapla anlatılan, sevdiğin tarafından sevilme isteğini... 
"Tek ihtiyacım neydi, biliyor musun? Bir papatya yaprağı daha..."



1 Ağustos 2015 Cumartesi

Neler Okudum? / Yaz Okumalarım 1 (Haziran-Temmuz)

     Yaz tatili eşittir, kitaplara gömülüp sınırsız okuma fırsatı benim için, tatillerin en güzeli de bu hatta. Kış aylarının yoğun çalışma temposunda okumaya bu kadar serbest zaman bulamayınca, yaz aylarında acısını çıkartıyorum. :)
   
     Gelelim bu yazın kitaplarına. Her yaz tatilinde ya Türk Klasiklerini ya Dünya Klasiklerini okumayı planlar ama kaç yıldır gerçekleştiremezdim bunu. Bu yaz Türk Klasiklerine ağırlık verdiğim bir liste yaptım. Bu yazı da okuduklarımı paylaşacağım. Neler mi okudum? Haydi bir göz atalım;


  1. Bereketli Topraklar Üzerinde - Orhan Kemal
  2. Kuşlar da Gitti - Yaşar Kemal
  3. 1984 - George Orwell
  4. Yaban - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
  5. Konstantiniyye Oteli - Zülfü Livaneli
  6. Ankara - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
  7. Osmancık - Tarık Buğra
  8. İnce Memed - Yaşar Kemal
  9. Ateşten Gömlek - Halide Edib Adıvar
  10. Şiirden Şarkıya Benim Hayatım - Şakir Askan
  11. Cupcake Dükkanının Sırrı - Meg Donohue
  12. Çözümsüz - Ülkü Duysak

    İki aylık bir sürede 12 kitap fena değil, değil mi? Ama doydum mu? Tabi ki hayır! Yaz okumaları listemin devamında da harika kitaplar var :) İyi ki kitaplar var!
    Yaz okumalarımdan küçük bir kesit.
    Kitaplar ile ilgili yorumlarım ise başka bir yazının konusu.

30 Temmuz 2015 Perşembe

Kitap Önerisi: Çözümsüz - Ülkü Duysak

     Bazı kitaplar vardır; içinizdeki her yere, duyguya, düşünceye dokunur... Böyle bir kitap benim için Çözümsüz. Alışık olduğumuz gibi tek bir karakter ve onun hayatında olup bitenler çerçevesinde geçmiyor, neredeyse altı ana karakter ve kesişen yaşamlarına tanıklık ediyoruz. 
Düşündükleri bizim düşündüklerimiz, hissettikleri bizim hissettiklerimiz, başlarına gelenler bizim de başımıza gelmiş, gelebilecek ya da yakın çevremizde şahit olduğumuz şeyler. Bu yüzden kitap bu kadar tanıdık, bu kadar hayatın içinden geliyor ve içine çekiyor sizi. Yazarın ne kadar iyi insan analizi yapabildiğini, durumları, olayları ne kadar incelikli gözlemleyip yazıya aktarabildiğini düşündürüyor. Olay örgüsü oldukça başarılı, yaşar gibi okuyorsunuz. Romanın kahramanlarıyla özdeşleşiyor; gülüyor, ağlıyor, hüzünleniyor, heyecanlanıyorsunuz. 

     Kitapta yer alan karakterler hakkında kısa bir bilgi vermem gerekirse,
Elif; öğretim görevlisi ve yazar, bir avukat olan Şevket ile evli.

Selin; Elif' in can dostu, aynı üniversitede öğretim görevlisi.
Ercan; Selin' in unutamadığı ve içinde kalmış yarası, doktor.
Sinan; Günümüzün gözde iletişim aracı internet sayesinde Elif ve Selin' in hayatlarına dahil olmuş arkadaşları, şirket müdürü.

     Kitabı okumak isteyenlere tavsiyem, -ki kitap kesinlikle tavsiyemdir- kitabın sonlarına doğru yanlarında mendil bulundurmaları. Benzetmek doğru mu bilmiyorum ama en son Canan Tan' ın En Son Yürekler Ölür kitabında bu kadar ağlamıştım. Ama kitabın adı ve bu yorumum sizi şüpheye düşürmesin, tüm kitap bu eksende gitmiyor. Daha önce de belirttiğim gibi çok çeşitli ruh hallerine tanıklık ediyor, duygudan duyguya geçişler yapıyorsunuz okurken. Sonuna geldiğinizde kitabı kapatıp bir iç çekiyor, durup düşünüyor, hayatı sorguluyorsunuz ve bir kitaba bir isim ancak bu kadar yakışırdı diyorsunuz; Çözümsüz...

     Çocuk edebiyatı yazarı olan ve bu alanda eserler veren Ülkü Duysak' ın bundan başka birçok şiir çalışması olduğunu belirterek, ilk romanı Çözümsüz' e okuma listenizde mutlaka yer ayırmanızı tavsiye ediyorum.

Not: Bu kitabın yazarı benim canım Ülkü öğretmenim, kitaplarınızın en yakın takipçilerinden olacağım bundan böyle. Çok okunması ve devamının gelmesi dileğimle, ilhamınız bol olsun.

"Herkes uyur, bir karanlık uyanıktır, bir sen...
Öyle hissedersin, uzaksan yaşama sevincinden.
Herkes mutludur, bir sen mutsuzsundur, bir s
en...
Öyle hissedersin, ayrılmışsan sevdiğinden.
Biter baharın neşeli pozları, hazları...
Kırılır yaşam salıncağın, düşer toprağa ümit kırıntıları.
Bedenin boşlukta asılı kalır, tutmaya çalışırsın boşlukları.
Kayıp gider boşluklarda ömrünün geri kalanı.
Bir sen varsındır ölen, bir sen…"

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Dünyaca Ünlü Yazar Sylvia Plath' ın Dramından Haberdar mısınız?

Sylvia...

Christine Jeffs' in yönettiği, Gwyneth Paltrow ve Daniel Craig' in başrollerini paylaştığı 2003 yapımı film, döneminin en iyi kadın edebiyatçıları arasında sayılan Sylvia Plath' ın trajik hayatının bir bölümünü anlatmaktadır bana göre. Çünkü film, Plath' ın kendisi gibi çok başarılı bir yazar olan eşi Ted Hughes ile evlilikleri eksenine oturtulmuş, Plath' ın hayatına, başarılarına, başarısızlıklarına dair çok önemli birçok detay es geçilmiştir. Oyunculuklar açısından Ted Hughes' u canlandıran Daniel Craig' in rolüyle bütünleştiğini, Slyvia Plath rolündeki Gwyneth Paltrow' un ise Plath' ın o kasvetli, bunalımlı halini iyi yansıttığını düşünüyorum. 

Bir kadın yönetmen elinden çıkınca daha incelikli bir film bekliyor insan. Sylvia Plath' ın zekâsına, yeteneğine, eserlerine, kısacası hayatına bir haksızlık yapılmış gibi hissediyorsunuz, söz konusu bu kadar beğenilen, tarzıyla idol haline gelmiş biri olunca... Plath' ın hayranları genel olarak filmi beğenmemiş, eksik bulmuş. Ben de bir Plathsever olarak eksikleri hissetmekle beraber, bu kadar ağır ilerleyen bir filmi sıkılmadan, merakla izledim. Evet, daha iyi olabilirmiş ama yine de izlenebilir diyorum.


Peki, kısacık hayatına rağmen unutulmaz eserler bırakmış ve büyük etki yaratmış Sylvia Plath kimdir? Tanımayanlar için hayatına dair önemli ayrıntıları paylaşayım. Ama yazının burasında yazar hakkında hiç bilgi sahibi olmayanlar için önce filmi izlemelerini önerebilirim. Tanıyanlar, acılı ve zor hayat hikayesini bilenler için zaten filmin sonu sürpriz olmayacak ve zaten onlar filmi çoktan izlemişlerdir.


Sekiz yaşında iken babası ölen Plath, ilk şiirini de sekiz yaşında yayımlamış. Rahatsızlığının ilk izleri daha çocukluk yıllarında gözlenmeye başlamış ve ileri derecede manik depresif bozukluğu ile hayatı boyunca boğuşmuştur. Depresif ve intihara eğilimli bir karakter olan Plath, 18 yaşında iken ilk intihar girişiminde bulunmuş ve akıl hastanesine yatırılmıştır.


Başarılı öğrencilik yıllarından sonra, adı yirminci yüzyılın en büyük kadın edebiyatçıları arasında anılır. Şiirleri hep karamsar ve duygusaldır. 


Hayatının aşkını bulduğunu düşünen Plath, kendisi gibi şair ve yazar olan Ted Hughes ile evlenir. Kocasının sürekli ihmali ve aldatmalarına maruz kalan Plath, kıskançlık krizlerine tutulur. Yaratıcılığını yitirdiğini, gerilediğini, kısıtlandığını düşünmektedir... Ayrılırlar... 


Karlı bir şubat gününde (11 Şubat 1963) Plath, uyumakta olan iki çocuğunun odasına girer, onlar için hazırladığı yiyecek ve sütleri odalarına bıraktıktan sonra kapıyı kapatarak, kapı aralıklarını dikkatlice bantlar... Alt kattaki mutfağına iner, fırının gazını açar, kafasını fırına sokar ve.... 30 yaşında hayata veda eder.


Dip Not: Eşi Ted Hughes, Plath' ı aldatmış olduğu şair Assia Wevill ile ilişkisine devam eder. Onun da kaderi Plath' a benzeyecek, Wevill de Plath' dan altı yıl sonra gazı açıp, dört yaşındaki kızını ve kendini öldürecektir...

İyi seyirler.

8 Ağustos 2014 Cuma

Okul Önceciler Değişen Yönetmeliğe Karşı!


26 Temmuz 2014 tarihli 29072 sayılı resmi gazetede yayınlanan şekliyle birleştirilmiş olan Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmelikleri sorunları çözüme kavuşturmadığı gibi, yeni sorunlar doğurmuştur. Her Öğretmenler Kurulu ve Zümre Öğretmenler Kurulu Toplantımızda biz öğretmenlerden Okul Öncesi Eğitim Programının değerlendirilmesi, mevcut sorunların tespit edilmesi ve raporlaştırılması, bu raporlar sonucunda yeni düzenlemelere gidileceği Milli Eğitim Bakanlığı tarafından istenmesine rağmen, yıllardır dile getirdiğimiz aralıksız eğitim, ek ders adaletsizliği, sınıf mevcutları, kayıt zamanının sınırlandırılmaması, nöbet sorunu, yardımcı personel sorunu vb. sorunlarımız çözüme kavuşturulmamış, üstelik aşağıda belirttiğimiz üzere başka sorunlarda doğmuştur. Bunları madde madde yazıyor, siz öğretmenlerimizden de kampanyamıza katılma duyarlılığı göstermenizi bekliyoruz.

1- Okul Öncesi Eğitim Kurumlarına kayıt süresinde bir sınırlama olmayışı, yıl ortasında sınıfa dahil olabilecek öğrenci sorunu yaratmaktadır ki bu eğitimi aksatmasının yanında yeni öğrencinin oturmuş bir düzene hemen adapte olamaması hem yeni öğrenciyi duygusal açıdan yorar hem de mevcut öğrencileri huzursuz ederek, onlarda da duygusal problemler yaşanmasına neden olur. Sene ortasında gelen bir çocuk öğretmenin de motivasyonunu oldukça düşürmektedir. Bu sebeple kayıt zamanı en geç ekim ayı ile sınırlandırılmalıdır.

2- Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 6. Madde 1. Fıkra a bendinde “Okul öncesi eğitim kurumlarında günde ellişer dakikalık aralıksız 6 etkinlik saati süre ile ikili eğitim yapılır.” hükmü bulunmaktadır. Aynı yönetmeliğin 6.madde 2. Fıkra a bendinde ise “Bir ders saati süresi 40 dakikadır. Okul yönetimince teneffüsler için en az 10 dakika ayrılır.” hükmü bulunmaktadır. İlköğretim kurumlarında eğitim gören ve yaş olarak daha büyük olan çocukların ders saatleri 40’ ar dakika olarak belirlenmişken, okul öncesi eğitim kurumlarında etkinlik saatlerinin 50’ şer dakika olarak belirlenmesi okul öncesi eğitim alan çocukların gelişimsel özelliklerine uygun değildir. Bulunduğu yaş grubunun özelliği olarak çocuğun dikkati sınırlıdır. Aralıksız 6 ders saati eğitim vermek öğretmeni de yıpratmakta ve kişisel ihtiyaçlarını bile giderecek zaman tanımamaktadır.
Okul Öncesi Öğretmenleri dışındaki tüm öğretmenler, Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek Ve Orta Dereceli Okullar Öğretmenleri İle İlkokul Öğretmenlerinin Haftalık Ders Saatleri İle Ek Ders Ücretleri Hakkında Kanun ve Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Ve Öğretmenlerinin Ders Ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Karar’a göre aylık karşılığı ders görevi dışında okuttukları her ders saati için ücret alırlarken 40’ ar dakikalık ders saati dilimlerine göre değerlendirilmektedir. Okul Öncesi Öğretmenleri ise 50’ şer dakikalık ders saatlerine göre aynı ek ders ücretini almaktadır. Bu durum eşitlik ilkesine aykırı bir uygulamadır. Okul Öncesi Öğretmenleri, sınıf öğretmenlerine göre haftalık 300 dakika fazla çalışmaktadır ve 300 dakikalık alacağı doğmaktadır.

Yukarıdaki nedenlerden dolayı Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim Ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 6. Madde 1. Fıkra a bendindeki “Okul öncesi eğitim kurumlarında günde ellişer dakikalık aralıksız 6 etkinlik saati süre ile ikili eğitim yapılır.” ibaresi yönetmelikten çıkartılmalı ve saydığımız unsurlar da göz önünde bulundurularak teneffüsler tanımlanmalı, her sınıf için yardımcı personel kadrosu açılmalı, ek ders adaletsizliği giderilmelidir.


3- Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 6. Madde 1. Fıkra b bendinde “Bir gruptaki çocuk sayısının 10’dan az, 20’den fazla olmaması esastır. Çocuk sayısı fazla olduğu takdirde ikinci grup oluşturulur. Ancak, her bir grubun azami çocuk sayısı dolmadan yeni grup oluşturulamaz. Tek ana sınıfı ve uygulama sınıflarında ise sınıf kapasitesi dikkate alınarak çocuk sayısı 25’e kadar çıkarılabilir” denmekte, buna dayanarak sayı 25 olmadan yeni grup açılamamaktadır. Yaş grubunun özellikleri göz önüne alındığında 25 öğrencili bir sınıfa hakimiyet öğretmen açısından çok zor ve yıpratıcı olmakta, öğrenci açısından da daha fazla ilgiye, dikkate ihtiyaç duydukları bu dönemde, bunu verebilmek mümkün olmamaktadır. Özellikle 3 yaş özbakım özelliklerini henüz kazanamadığından 25 mevcutlu bir sınıfın büyük riskleri olduğu açıktır. Bu sebeplerle yeni grup açmak için kesin sınır 20 öğrenci olmalıdır. Bu etkili bir okul öncesi eğitim için ideal sayıdır.

4- Öğretmenler nöbet görevi süresince eğitim-öğretim hizmetleri ile meşgul olamadıkları gibi güvenlik ile ilgili işlerle uğraşmak zorunda kalmaktadırlar, zor durumlarla muhatap olmaktadırlar. 1982 Anayasa’sının “II. Zorla çalıştırma yasağı” başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrasında ” Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır” denmesine ve öğretmenlerin asli görevlerinin içinde olmamasına rağmen nöbet görevi istenmektedir ve bu görevi hiçbir öğretmen kendi isteği ile yerine getiriyor değildir. Bu görevleri için herhangi bir ücret de ödenmemektedir. Yayınlanan Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim Ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 44. Maddesinde “Nöbet görevine özürsüz olarak gelmeyen öğretmen hakkında, derse özürsüz olarak gelmeyen öğretmen gibi işlem yapılır” hükmüne yer verilmiştir. Öğretmenin nöbet görevi ders içerisindeki eğitim öğretim faaliyeti olarak düzenlenmemiştir ve bu görevleri için herhangi bir ek ders ücreti de ödenmemektedir. Fakat özürsüz olarak derse girmeyen öğretmen gibi işlem yapılacak olması ayrı bir haksızlıktır. Bir cezanın verilebilmesi için o görev içinde tanımlanmış özlük ve mali haklarının da belirlenmiş olması gerekir.

Yine aynı yönetmeliğin 43. Maddesinin 6. Bendinde “Öğretmenlere, eğitim, öğretim ve yönetim görevlerinden başka bir görev verilemez” denildiği halde, yönetmelikte sayılan görevlerin dışında nöbet görevi verilmesi kendi içerisinde bir çelişki oluşturmaktadır.

Yukarıda sayılan nedenlerden ötürü Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’ nin 44. Maddesi’nin de yönetmelikten çıkartılmasını talep ediyoruz.

5- Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim Ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin en büyük sorunu ise, ikili eğitime geçilip, tam gün eğitimin kaldırılmasıdır. Anaokullarında tam gün eğitim, çalışan veliler için olmazsa olmazdır. Tam gün olmadığı takdirde, çalışan veli çocuğunu yarım gün okula verip, yarım gün bakıcı tutmak zorunda kalacaktır. Bu durum çalışan veliyi direkt özel okula mecbur etmektedir. İmkanı olan çocuğunu özel okula gönderecek, imkanı olmayan evde bakıcı tutmakla yetinecektir. 3-4 ve 5 yaşta okula devam eden öğrenci sayısı düşecek, veli çocuğunu 3 yıl değil, sadece okuldan önceki son 1 yıl okula vermeyi düşünecektir. Tam gün uygulamasının kalkması halinde anaokullarındaki öğrenci sayısı yarıya düşecek, okullar boş kalacak, öğretmenler ise norm fazlası olacaklardır. Daha birkaç yıl önce çalışan veliyi düşünerek anaokullarında “çocuk kulübü” uygulaması başlatılmış, bu uygulama ile çalışan veli mesai bitiminde çocuğunu okuldan almanın rahatlığını yaşamıştır. Değişen yönetmelikte hem çalışan veli, hem okul idaresi, hem de öğretmenler mağdur edilmektedir. Bilindiği üzere kayıtlar 1 Haziran 2014’ te başlamıştır. Yönetmeliğin yayınlandığı Ağustos ayına kadar kayıt yapan okullar, şimdiden kapasitelerinin % 70-80’ ini doldurmuşlardır. Tam güne kayıt yaptıran bu kadar veliye bu saatten sonra tam gün eğitimin olmayacağı nasıl söylenecektir? Bu kararın alınması için oldukça geçtir.

6- MEB ile Maliye Bakanlığınca hazırlanan ve Resmi Gazete'nin 07.08.2014 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren "2014-2015 eğitim ve öğretim yılında özel okullarda öğrenim görecek öğrenciler için eğitim ve öğretim desteği verilmesine ilişkin tebliğ" de bir üstteki maddede yazdıklarımızı doğrulamaktadır. “Tam gün eğitimin devlet okullarından kalkması ile aileler ya bakıcıya mahkum edilmekte ya da özel okullara teşvik edilmektedir” demiştik. Bu tebliğ ile özel okullara giden tam 250 bin öğrenciye 2500-3500 TL arasında eğitim öğretim desteği verilecektir. Özel okula çocuğunu gönderebilen veli, zaten yeterli maddi imkanlara sahip velidir. Parasızlıktan eğitim alamayan öğrenciler varken, bu kadar dev bir bütçenin özel okula gidecek öğrencilere verilmesi haksızlıktır! Bu bütçe devlet okullarına sağlansa, devlet okullarının şartları iyileştirilse, materyal desteği sağlansa çocuklarımız çok daha iyi şartlarda eğitim almazlar, öğretmenlerimiz çok daha verimli şartlarda çalışmazlar mı?
Bu kararı da haksızca buluyor, itirazımızı bildiriyoruz.

Önce Okul Öncesi Ekibi olarak “Millî Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmelikleri” ile ilgili bu sıkıntıları yetkili makamlara ulaştırmak, vakit varken yanlış uygulamalardan dönülmesi yolunda bir adım atmak üzere kampanya başlatmış bulunuyoruz. Değişen yönetmelik ile ilgili düşüncelerinizi kendi yazacağınız bir metin ile ya da yukarıdaki yazımızdan kopyalayarak aşağıda verdiğimiz iletişim kanallarından yetkililere ulaştırabilir, siz de Okul Öncesi Eğitimin geleceği adına tepkinizi dile getirebilirsiniz.

- MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI İLETİŞİM MERKEZİ (MEBİM) “ALO 147” yi arayarak,
- BİMER adresinden Başbakanlık İletişim Merkezine başvurarak,
- nabi.avci@tbmm.gov.tr adresine mail yazarak tepkinizi dile getirebilirsiniz.

-
(Ayrıca velilerinizi de tam gün eğitimin kaldırılması ile ilgili durumdan haberdar ederek, onlarıda mağduriyetlerini Alo 147 ve Bimer’ e yapmaları konusunda yönlendirebilirsiniz.

ÖNCE OKUL ÖNCESİ EĞİTİM VE DANIŞMANLIK HİZMETLERİ